SÜRGÜN
Dost!
Dost!
Hiç bilmediğim yalnızlığımda
Zamana karşı savaşmayı bıraktım.
Ruhum
Geçmişe doğru yol alıyor
Ağır adımlarla
Yabancısı olduğum
Bir dilden
Bana ait
Benim ait olduğum dile.
Her adım da bir kelime
Bin acı.
İlerliyorum
İlerledikce
Atalarımın
Ayak izlerine basıyorum.
Sınırsız zenginliğin içinde
Bakır semaver resmi
Sütlü çayın kokusu burnumda
Çıplak ruhumu giydiriyor
Ve doyuruyorum.
Sonra bir kâmâ batıyor
Gecenin kör karanlığında
Derin denizlere.
Ve
Ağıtlar yükseliyor
Yolculuk başlarken
Cennet ve cehennem arası bir sınırda.
Bir cellat bağırıyor
Kudurmuşcasına salyalı ağzıyla
Her sefer için ödenen
Bedelin fazlasını almaya.
Aynı gemiye binme telaşında
İki kardeş
Bir daha hiç
Kesişmeyecek ayrı yollara
Aynı noktadan ayrılıyor.
Gemiler insan istifi.
Acı bir dram
Ayaz
Açlık
Deniz
Ve ölümün koynundan
Kendini kurtaranların
Hikayesi kalıyor geride
Kamplarda vuslat hayaliyle.
“Bitiyor! Bitiyoruz!”
Diye yükselen sesleriyle
Unutulmuş dilin
Sürgün hikayesi
Arta kalanların
Ağıdı oluyor yüzyıl sonra
Özyurduna hasret
Ant içilmiş yeminlerle…