Doğru zannettiğimiz yanlışlar (2)
Geçen pazar “çağlar” hakkında yanlış bilinenleri sizlerle paylaşmıştım.
Bu pazar da tartışmasız doğru kabul edilen başka yanlışları sizlerle paylaşacağım;
1/ URAL-ALTAY DİL AİLESİ
Bu kavramı bilmeyenimiz yoktur.
Türkçe ve dolayısı ile Türkler bu dil ailesi içinde kabul edilir.
OYSA GERÇEK ÇOK FARKLI !
Nasıl mı?
İşte yanıtı;
Medeniyetin ilk doğuş yeri Mezopotamya’dır.İki nehir arası anlamındaki Mezopotamya’ya bahis konusu olan nehirler ise Dicle ve Fırat’tır.
Medeniyetler hep su yolları üzerinde gelişmiş ve su yollarını takip ederek yayılmıştır.
Mezopotamya medeniyetinin batıya göçü, Anadolu üzerinden olmuştur.
Bunun ilk öncüsü ise Kızılırmak boyunca yerleşim kuran Hititler olmuştur.
Onları Sakarya havzasındaki Frigler, Gediz-Menderes havzasındaki Lid’ler takip etmiştir.
Buradan Adalar üzerinden Yunanistan’a oradan da İtalya’ya ulaşarak,Roma İmp.’nun temelleri atılmıştır.
Bir diğer kol da Nil nehri boyunca güneye inerek Mısır medeniyetini oluşturmuştur.
Sümerler’in asıl vatanı Ön Asya’dır. Sümerler Ön Asya’dan Mezopotamya’ya göç ederek, ilk medeniyetin temellerini burada atarlar.
Bunların içinde bulunan Ön-Türkler (Proto-Türkler),Sümer yazıtlarında “Turukkular” olarak geçer.
Turukkular Anadolu ve Adalar üzerinden İtalya’ya geçerek orada Etrüskler’i oluştururlar.
Roma İmparatorluğu’nun ilk hükümdarları Etrüskler’dendi.
Roma’nın günümüzde de simgesi olan Romulus ve Remus adlı “kurt” efsanesi bir Etrüsk destanıdır.
Şimdi…
Tüm bunları ne için anlattık..?
Tüm bunların Ural-Altay dil ailesi ile ne alakası var..?
Şunun için;
Bugün dünyada bilim ve teknik, bilgi ve fikir neredeyse tamamen Batılıların tekelindedir.
Dolayısıyla bu durum onların söylelediklerinin dinlenmesi, daima doğru olarak kabul edilmesi anlamına geliyor.
Gelişmiş ülkeler sadece geleceklerini düşünmezler, tarihlerini de düşünürler!
Bunu da kendi çıkarları doğrultusunda düzenlerler!
Türkler, onlar için hep “barbar” idi. Bu nedenle de medeniyetin çok uzaklarında olmalıydılar.
Bunun için de aslında bilimsel olmayan tamamen siyasî bir kavram ile yani “Ural-Altay Dil Ailesi” kavramı ile Türkler’in anayurdunu taa Altaylar’a konumlandırdılar…
Bizler de onlar söylüyorsa doğrudur, bir bildikleri vardır deyip, sormadan sorgulamadan aldık kabul ettik.
Ancak günümüzde bulunan kurganlar (mezarlar) açıldıkça işin hiç de öyle olmadığı, aslında Türklerin ana yurdunun Ön Asya olduğu ortaya çıkmakta.
Türkler daha doğrusu Proto-Türkler önceleri Ön Asya’da bulunurlarken daha sonra göçlerle bir kısmının kuzeyden daha doğuya gittiği, sonra yeniden geri dönerek batıya doğru geldikleri kurgan tarihlenmeleri ile günden güne netleşmekte.
Yani Türkler’in asıl vatanı, türeyiş toprakları Altaylar değil,Hazar Denizi’nin batısı, Azerbaycan’dan Kuzey Irak’a kadar olan bölgedir !
Bu da bizim hep burada olduğumuzu göstermekte!
Türkler’in bir kısmı Ön Asya’dan daha güneye inmişler (Sümerler), ileri dönemlerde bir kısmı kuzeye (Kimmerler,İskitler) ve daha sonraları onlardan bir kısmı doğuya (Hiung-nu / Hunlar şeklinde) göçlerle tüm Asya’ya yayılmışlardır.
Türkler’in göç serüveni Hazar’ın batısından başlar,en doğuda Moğolistan ve Sakalar’a, en batıda İspanya’ya, güneyde Arap yarımadası ve kuzey Afrika’ya, kuzeyde ise Ural-Altay bölgesine kadar ulaşır.
Dünyada bu kadar büyük bir coğrafyaya yayılan başka bir millet yoktur.
Dolayısıyla hemen her kültürle içli dışlı olmuşlardır.
Günümüzde anavatan bölgesinin Azerbaycan’dan Kuzey Irak’a kadar olan bölge şeklindeki anlayışın kabulundeki zorlanmaların asıl sebebi, bizlerin İslâm öncesi Türk tarihine hep soğuk bakması, batılıların kendi siyasî hesapları ile bizleri hep Altaylar’a konumlandırmaları ile genel kabul haline gelmiş “geleneksel tarih” anlayışından çıkamayışımızdandır.
Ural-Altay dil ailesinde birlikte olduğumuz Moğollar ve Koreliler ile yıllarca birarada yaşadığımız halde, geçişgen kültürel kelimeler haricindeki ortak “temel kelimeler” çok az iken, günümüzde farklı dil ailesinde olduğumuz Romence, Bulgarca, Sırpça,Hırvatça’da binlerce Türkçe kökenli temel kelimeler vardır.
Batılılar Sümer dilini önce Sami diller arasına soktular olmadı. Sonra Hint-Avrupa dillerine soktular bu da tutmadı.En sonunda hiçbir dille uyuşmayan kendileri ile birlikte yok olan bir dil dediler.
Ancak…
Günümüzde Sümerce’nin artık Asyatik bir dil olduğu,Türkçe ile anlam ve yapısal açıdan tamamen örtüştüğü ortaya çıkmıştır.
Fakat batılılar için garip olan, bunun ortaya çıkması değil barbarlardan bir medeniyetin nasıl çıkabildiğidir !
Hem de yazıyı bulan !
Burada Sümerliler’e Türk demiyoruz.(En azından şimdilik) Ancak Asya kökenli olduklarını ve içlerinde Proto-Türkler’in de bulunduğu ve uzun yıllar birlikte yaşadıkları Asyatik bir topluluktur diyoruz.
Ural-Altay dillerinde yapısal ortak en önemli iki temel özellik;
•Bitişkenliğin yani eklemliliğin olması,
•Erillik ve dişilliğin bulunmaması.
Ancak bunlar dillerin akraba olması için asla yeterli değildir.
Dil ailesi oluştururken dilin yapısal özelliklerinin yanı sıra tarihsel serüvenine, tarihsel değişimlerine de bakmak gerekir.
Bunu yaparken de elbette günümüz dilleri ile değil kadim dilleri birbirleri ile kıyaslamak gerekir.
2/ ORTA DOĞU-UZAK DOĞU
Bu coğrafi kavramları kullanırken hiç düşündünüz mü?
-Kime göre Uzak Doğu ?
-Kime göre Orta Doğu ?
Yukarıda da değindiğim gibi bilim alanında tek hakim batıdır.
Üzerinde güneşin batmadığı Britanya İmparatorluğu’nun her bakımdan en güçlü olduğu dönemlerde, onlarca verilmiş isimlendirmelerdir bunlar.
Uzak Doğu, İngilizler’e gerçekten çok uzaktır.
Doğru…
Fakat bize onlar kadar çok uzak olmamasına rağmen, bizler de Uzak Doğu diyoruz.
Ne garip…
– MİLYON TAŞI –
İstanbul’da Yerebatan Sarnıcı’nın giriş kısmının yakınında bulunan bir taş vardır.
Bugüne kadar birçok kişinin fark etmeden yanından geçtiği bu taşın ismi “Milyon Taşı” dır.
4. yüzyılda Roma İmparatoru I. Konstantinus tarafından dikilen bu taş Dünya’nın merkezi olarak kabul edilirdi. 1884 yılına kadar da “sıfırıncı meridyenin” İstanbul’dan geçtiği ve başlangıç noktasının da Milyon Taşı olduğu kabul edilirdi. Dolayısıyla da dünyada birçok ülke saatlerini İstanbul’a göre ayarlardı. Hatta haritalar bu nokta esas alınarak hazırlanır ve yönler buraya göre bulunurdu.
1884’te Washington’da düzenlenen Uluslararası Meridyen Kongresi’nde başlangıç meridyeninin konumu İstanbul’dan Greenwich’e taşınmıştır !
Güç işte böyle bir şeydir…
Tarihini de coğrafyanı da güçlüler yazar,sen de bilmez, öğrenmez isen sormadan, sorgulamadan alır kabul edersin !
Kalın sağlıcakla
…………………………………………….
Kaynakça;
•İRAN İLE TURAN (Prof.Dr.Osman Karatay)
•TÜRKLERİN KÖKENİ (Prof.Dr.Osman Karatay)
•TÜRKLERİN GİZLİ TARİHİ (Yunus Oğuz-Bahtiyar Tuncay)
•ESKİÇAĞ TÜRKİYE TARİHİ (Prof.Dr.Ekrem Memiş)
•TARİH SÜMER’DE BAŞLAR (Prof.Dr.Samuel Noah Kramer)
•SÜMERLİLER TÜRKLERİN BİR KOLUDUR (Muazzez İlmiye Çığ)
•ETRÜSK TÜRK BAĞI (Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu)
•GEOGRAPHIKA (Amasyalı Strabon)
•HEREDOT TARİHİ (Halikarnaslı Herodotos)